Dağları, o dağlarda yaptığımız gezintilerde rastladığımız dağcıları yeniden düşündüm. Bunlar, karda kaybolduklarında fark edilebilmek için canlı renklerde giyişiler giyen, doruklara çıkan yolları bilen gençlerdi.
Dağların dik yamaçlarında, kayalara önceden çakılmış alüminyum halkalar vardı: Tam güvenlikle tırmanabilmek için yapmaları gereken şey, iplerini bu halkalara geçirmekti yalnızca. Buralara hafta sonu macerası yaşamak için geliyor, Pazartesi günü de doğaya kafa tutmuş ve onu yenmiş olma duygusuyla işlerinin başına dönüyorlardı.
Ne var ki gerçek hiç de öyle değildi. Asıl maceracılar, o doruklara çıkan yolları vaktiyle ilk kez keşfetmeye karar vermiş olanlardı. İçlerinden bazıları, yarı yola kadar bile tırmanamamış, uçurumlara düşmüşlerdi. Başkaları, parmakları donduğundan sakat kalmışlardı. Bir çoğu da kaybolmuş, bir daha hiç bulunamamıştı.